15 Aralık 2009 Salı

VaV GiBi...




Vav gibi geldim aleme dostlar gidişim yakın,


Mimlendim kimi zaman; kimi zaman nun,


Bir garip muammaya oldum meftun,


Kef olup yanamadım ki, elif şöyle dursun!..

10 Kasım 2009 Salı

HiÇ


Üç harf, tek hece, tek kelime...

Çoğu zaman sığınırsın ardına "ben bir hiçim"diyerek, oysa hiç bile değilsindir...


Her daim "HİÇ " olabilmenin özlemi ;
Ve asla "HİÇ " olamamanın azabı !
Kim anlar bizi ? Kim anlayabilir ?
"HİÇ" !..
Yinede " HİÇ" Yok'tan İyidir ..!
Hiç'in İçinde Herşey Gizlidir..!
Bir " HİÇ " Gibi Hissettiğinizde Herşey; Herşey Gibi Hissettiğiniz de Bir " HİÇ " Olabilirsiniz..!



"Sen alemde benim ünümü duymadın mı hiç? Ben hiç kimse değilim. Ben hiçim, hiç."

Mevlana



Ömer hayyam der ki;

Bak; cihandan ne kazancım oldu?

Hiç.

Su geçen hayatım da elimde ne kaldı?

Hiç.

Ben meclislerin ışığı idim;fakat bir kez sönünce ne oldum?

Hiç.

Ben cemlerin kadehi idim,fakat kırıldım…

Simdi ne oldum ? Hiç!



Ben bugün de "hiç"im! Sonu "hiç" olduktan sonra, onca zahmete katlanmaya ne gerek var ?”

Neyzen Tevfik

3 Ekim 2009 Cumartesi

TEK HECE


TEK HECE

Var mı beni içinizde tanıyan

Yaşanmadan çözülmeyen sır benim

Kalmasa da şöhretimi duymayan

Kimliğimi tarif etmek zor benim


Bülbül benim lisanımla ötüştü

Bir gül için canevinden tutuştu

Yüreğime Toroslardan çığ düştü

Yangınımı söndürmedi kar benim



Niceler sultandı kraldı şahtı

Benimle değişti talihi bahtı

Yerle bir eyledim taç ile tahtı

Akıl almaz hünerlerim var benim



Kamil iken cahil ettim alimi

Vahşi iken yahşi ettim zalimi

Yavuz iken zebun ettim Selim’i

Her oyunu bozan gizli zor benim



Yeryüzünde ben ürettim veremi

Lokman Hekim bulamadı çaremi

Aslı için kül eyledim Kerem’i

İbrahim’in atıldığı kor benim



Sebep bazı Leyla bazı Şirin’di

Hatrım için yüce dağlar delindi

Bilek gücüm Ferhat ile bilindi

Kuvvet benim kudret benim fer benim



İlahimle Mevlana’yı döndürdüm

Yunusumla öfkeleri dindirdim

Günahımla çok ocaklar söndürdüm

Mevladanım hayır benim şer benim



Benim için yaratıldı Muhammet

Benim için yağdırıldı o rahmet

Evliyanın sözündeki muhabbet

Enbiyanın yüzündeki nur benim



Kimsesizim hısmım da yok hasmım da

Görünmezim cismim de yok resmim de

Dil üzmezim tek hece var ismimde

Barınağım gönül denen yer benim



Benim Adım Aşk

CEMAL SAFİ

10 Eylül 2009 Perşembe

HAYAT DEDİĞİN


Bir ressamın tuali ile fırçası bazen
İki sevgilidir sarmaş dolaş parkta gezen
Yoldaki fettan kadın bile nefes kesen
Acıyıp durduğun yetim senin hayat dediğin...

Üzerinden geçilen köprüdür kimi zaman
Hatta odun parçası aleviyle içini ısıtan
Bazen bir dostun kapısıdır yüzüne kapanan
Menfaatler pazarıdır senin hayat dediğin...

Sevinmek ve üzülmek, gülmek ve aglamak
Bazen umut edip bir ümitle bağlanmak
Didinerek yazdığını kolayca karalamak
Yaz-boz tahtası senin hayat dediğin...

An gelir yeni doğan bir bebeğin ağlayışıdır
Gece, narasıyla uyandığın sokağın ayyaşıdır
Bir gün gelir senden kalan yalnız mezar taşıdır
Bir doğuş, bir de batış senin hayat dediğin...

Gizlenmesi gereken bir sırdır kimi zaman
Bir ayrı kalış, ölümle beraber gelen
Bazen sefalattir, bazende görkem
Ölümün çözdüğü sır senin hayat dediğin...

Bir genç kızın toz pembe hayalleri
Bir demircinin nasır tutan elleri
Bazen umut selleri, bazen kavak yelleri
Yaşamaklada bitmez senin hayat dediğin...

30 Ağustos 2009 Pazar

CANAKKALE SAVASI MECHUL COCUK ASKERLER



Onların futbol topları yoktu.Hele sizin gibi topları hiç olmadı.Çaputları birbirine dolayıp bezden bir top yapmışlardı belki.Onunla da kimbilir kaç kez oynama fırsatı bulmuşlardı? Sizce en büyük eğlenceleri neydi? Gökyüzünde salınan bir uçurtmaları olmuşmuydu? Gece yattıklarımda neyin hayali ile uyumuşlardı? Hayal kurmak için hiç fırsatları olmuşmuydu acaba? Bugünkü rahatlığımızı borçlu olduğumuz onlar: babaları cephede olduğu için birşeyler istemek şansına sahip değillerdi....Ve birgün hepsinin üstüne görev düştü: "VATAN İÇİN ÖLMEK..." Tereddüt etmeden gittiler. Öyle güzel, öyle güzeldi ki gittikler yerler. Gittiler ve bir daha geri dönmediler.

İvrindi nin Mallıca köyünden 104 yaşında vefat eden Azman Dede Çanakkale savaşına katılmış gazilerimizdendi. Gençliğinde iki metreyi aşkın boyu,dev görünümüyle insan azmanı sayılmış herkes ona azman demeye başlamış,soyadı kanunu çıkınca da Azman soyadını almıştı. Esas ismi adeta unutulmuştu.Yıllar önce bir yerel araştırma sırasında Mallıca köyü kahvesinde kendisiyle görüştüm. Kulakları ağır işitiyordu. Köylülerden biri yardımcı oldu.Benim sorduklarımı kulağına bağıra bağıra söyledi. Onun sesine alışkın olduğundan anladı. Sordukları mı cevapladı . Söz Çanakkale`ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle bize de duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı :
-"Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı telefonla takviye istedi. Gece yarısı siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi. Hepsi askere alınmış gencecik insanlardı. Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki hemen dikkatimizi çekti. Bölüğü düzene soktum.Yüzbaşı gelenlerle tek tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu. Sıra o çocuklara geldiğinde, o cıvıl cıvıl şarkı söyleyerek gelen çocuklar birden çakı gibi oldular. Yüzbaşı sordu; "Yavrum siz kimsiniz?",içlerinden biri; "Galatasaray Mektebi Sultanisi talebeleriyiz Vatan için ölmeye geldik!.." diye cevap verdi. Gönlüm akıverdi o çocuklara. Bu savaş için çok küçüktüler. Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı. Onlarla ilgilendim. "Mermi böyle basılır. Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır. Düşmana şöyle saldırılır!.." diye.Onları karşıma alıp bir bir gösterdim. Siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yaptık.Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere girdik. Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman gemileri gelip siperlerimizi bombalamaya başladılar. Yer gök top sesleriyle inliyordu.Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor birgün önce ölenlerin kol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla siperlere düşüyordu. Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler toz duman içinde kalmıştı. Bir ara yüzbaşı "Azman yandık!.." diye siperin köşesini işaret etti. O şarkı söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarmış gibi neşeli olan o çocuklar siperin bir köşesinde sanki bir yumak gibi birbirine sarılmış tirtir titriyorlardı.
Çocuklar harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşıyorlardı.Ürkmüşlerdi. Yüzbaşı yandık demekte haklıydı. Muharebede bir ürküntü panik meydana getirebilirdi. Tam onlara doğru yaklaşırken içlerinden biri avaz avaz bir marş söylemeye başladı!..Annem beni yetiştirdi bu yerlere yolladıAl sancağı teslim etti Allah a ısmarladı.Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatanaSütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana-baktım hemen biraz sonra ona bir arkadaşı daha katıldı.
Biraz sonra biri daha... Marş bitiyor yeniden başlıyorlar. Bitiyor bir daha söylüyorlar.Avaz avaz!.. Gözleri çakmak çakmak... Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış, gözleri yuvalarından fırlamış dişler kenetlenmiş bekliyorlardı . O an geldi. Birden yüzbaşı "Hücum!.."diye bağırdı. Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık. İşte tam o anda, tam o anda, o çocuklar kurulmuş gibi siperlerden fırlayıverdiler.İşte o an. Tam o an bir makineli yavruları biçiverdi. Hepsi sipere geri düştüler. Kucağıma dökülüverdiler.Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Hiç gitmiyor!.. İşte ben ona ağlıyorum, o çocuklara ağlıyorum!.."Azman dede ağlıyordu. Ben ağlıyordum. Kahvede kim varsa ağlıyordu.Kahveci gözyaşları içinde bize çay getirdi. Eğildi;"Azman dede hep ağlar. Niye ağladığını bugün ilk defa anlattı ." Dedi.
C. Bayar Üniversitesi Öğrenci Konseyi'nin hazırladığı Çanakkale adlı kitapçıktan.









25 Ağustos 2009 Salı

DiNLE NEY'DEN


Ben seherin nûru, akşamın nefhasıyım
Ben ormanın iniltisi, dağların sesiyim
Ben direk, dümen, süvari ve gemiyim
Ben geminin parçalandığı kayayım
Ben kuşcu, kuş ve tuzağım.
Ben resim, ayna, ses ve aks-i sadâyım
Ben sükût, düşünce, dil ve sesim
Ben neyin sadâsıyım
Ben insanın rûhuyum
Ben taşlarda kıvılcım
Ben madenlerdeki altın damarıyım
Ben gül ve gülün hayran bıraktığı bülbülüm
Ben tabib ve hasta, zehir ve ilacım
Tatlılık ve acılık bal ve zakkumum
Ben şehir ve muhafızı, muhasırı ve duvarıyım
Ben bütün varlıkların zinciri, âlemlerin dâiresi, yaratılmışların mertebesiyim.....

Hz. MEVLANA CELALETTİN RUMİ

27 Temmuz 2009 Pazartesi

ÖZLEDiM




Seni özlemeyi en çok ben bilirim, hiç yakınmadım seni özlemekten.


Üstelik sana kavuşamama ihtimali işlenmemiş soğuk bir taş gibi önümde dikilip dururken. Sana dokunamamak yüreğimi böylesine acıtırken. Yinede bil ey yar, bil ki ben yüreğimi kanırtan bu acıya inat dokunmadan tenine saatlerce sevişebilirim seninle..


Sensiz kalmayı kaldıramıyor yüreğim, kısa ayrılıklar bile kederimi arttırıyor, hüzün dolu geceler yaşatıyor bana. Seninle birlikte olmanın tadını almışım bir kere, bundan vazgecemiyorum. Alışkanlık değil bu her alışkanlık terkedilebilir birgün, oysa sen benim yaşam kaynağımsın, insan hayatından vazgecebilirmi...


Özlüyorum seni özlemin büyüdükçe büyüyor içimde. Durduramıyorum kavuşacağımız anı bekleyerek geciyor zamanım. Hiçbirşey zevk vermiyor bana sen yokken. Sen yokken sıçrayarak uyanıyorum geceleri yanıma bakıyorum yoksun. Tekrar gözlerimi kapıyorum, dönüp duruyorum sabaha kadar. Sensizken her güne yorgun uyanıyorum, tadım yok işte anla. Oysa yanımdayken sen, günün tüm yorgunluğunu unutuyorum. Sohbetimizin keyfi, dokunmalarımızın sihri, yaşanan tüm olumsuzlukları silip götürüyor, huzurla dalıyorum uykuya. Seninleyken, sadece birkaç saatlik bir uyku bile ertesi günü sapasağlam geçirmeme yetiyor. Sevgilim olduğunu var olduğunu bilmek yetiyor bana. Dönüceksin biliyorumda dayanamıyorum ne yapayım. Zamanı seninle, sadece seninle geçirmek varken aşkımızı büyütmek, tutkuyla yaşamak varken beklemek çok zor geliyor inan. Şimdi olsa diyorum, çıksam işten gitsem yanına yemek yesek birlikte birşeyler içsek, o içse ben baksam heyecanlı heyecanlı anlatsa yaşadıklarını. Sonra güzelliğinden bahsetsem, şımartsam onu boğazın kıyısında yürüsek birlikte yağmur üzerimize yağsa, üşüsek sarılsak birbirimize ısınsak tenimizin ateşiyle. Ama yoksun işte bu gecede sensiz gececek, ve ben ne içtiğimden, ne yediğim yemekten zevk alacağım.


Bu gece sevgilim bir fırsatını bul ve üzerinde şehir ışıklarının dans ettiği denize bak. Kokusunu içine çek. Beni hissedeceksin, çünkü ben ne zaman sensiz kalsam denize bırakıyorum yüreğimi, sana ulaşması için. Çünkü seninleyken atıyor yüreğim. Haydi sevgilim gel, al yüreğini öyle gel..

2 Temmuz 2009 Perşembe

GÜÇLÜ KADINLAR


Güçlü kadınlar vardır,her işlerini kendileri halletmeye çalışan.Anne babaları tarafından böyle yetiştirilen. Onlar kendi paralarını kendileri kazanmak isterler.

Evdeki tüm tamirat,tadilat işlerinden anlarlar. Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler. Faturalarını kendileri yatırırlar. Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar. Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler.

Özgürlüğü severler,dik durmayı da,güçlüdürler çünkü…

Aşık olduklarında hissederek yaşarlar. Aşklarına kurallar koymadıkları gibi büyük beklentilere de girmezler. Sevdiklerine problem çıkarmazlar. Bütün gün çalışıp durduktan sonra,akşamları yorgun da olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde,hemencecik hazırlanıp sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan,o her neredeyse onun olduğu yere giderler.

Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan,yansıtmazlar çünkü. Para var mı,işyerinde sıkıntı mı oldu,birine canı mı sıkıldı,hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği. Çünkü istemezler kimse onlara acısın.

Sonra da bir bakarlar ki,bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz.

Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali "yaşam tarzına" dönüşür. Es kaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar,bu sefer de sorunlu kadın,kaprisli kadın,tahammül edilmez kadın damgasını yerler.Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar!

Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini,içinde yaşadığı fırtınalardan bihaber.

Sonra bir dosttan, eşten ya da tanıdıktan duyarlar ki onu terk eden gitmiş, erkeğe muhtaç yaşamak zorunda olan biriyle beraber olmaya başlamış.

Erkekler çok severler böyle kadınları. Birinin ona muhtaç olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar erkeğin. Onlara kendini erkek gibi hissettirir! Bu zayıf kadınlar erkeklere bağımlıdır.

Mesela fatura filan yatıramazlar,anlamazlar çünkü. Nerden yatırılır onu da bilmezler. Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar, çünkü taşıyamazlar onca torbayı. Hep yorgun olurlar,bütün gün spor salonları, kuaför, o mağaza, bu mağaza gezerler. Akşama yemek yapmaya fırsat bulamazlar. Akşam eşleri eve geldiğinde, bugün nereye yemeğe gidelim, diye sorarlar. En kötü ihtimal dışardan yemek söylerler.

Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde bulamazlar, pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere. Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar. Huysuzluk da ederler, ama bu erkeğin hoşuna gider, çünkü kadın ona muhtaçtır, söylenmeyen güçlü kadının aksine, hiçbirşeyi beğenmedikleri gibi devamlı da mutsuzdurlar. Pek teşekkür etmezler, kıskançlık krizlerini de severler. Kocasının ve sevgilisinin hayatlarını karartırlar. Erkekler bu kadınları asla terk edemezler. Çünkü o güçsüz,kırılgan bir kadındır. Ayrılırsa kurda kuzuya yem olur. Koruyup kollanmalıdır her an o!

Zayıf kadınlar hiç çökmez,buruşmaz ve yıpranmazlar. Ancak işin ilginç yanı her zaman daha değerli olanlar da onlardır. Ve geride kalan güçlü kadınlar tüm bunların nasıl gerçekleşebildiğine sadece bakakalırlar.

-- bakıp kaldığım gibi...

9 Haziran 2009 Salı

GEÇER




Izdırabın sonu yok sanma , bu alemde geçer,


Ömr-i fani gibidir , gün de geçer , dem de geçer,


Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,


Devr-i şadi de geçer , gussa-i matem de geçer,


Gece gündüz yok olur , an-ı dem adem de geçer,


Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi,


Çağlıyan göz yaşı mı , yoksa ki hicran seli mi?


İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi?


Çevrilir dest-i kaderle bu şu'unun filimi,


Ney susar , mey dökülür , gulgule-i Cem de geçer,


İbret aldın , okudunsa şu yaman dünyadan,


Nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan.


Niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan,


Önü yokdan , sonu boktan , bu kuru da'vadan


Utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer.


Ne şeriat , ne tariykat , ne hakiykat , ne türe,


Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre


Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre!


Ma'rifet mahkemesinde verilen hükme göre,


Cennet iflas eder , efsane-i Adem de geçer .


Serseri Neyzen'in aşkınla kulak ver sözüne,


Girmemiştir bu avalim , bu bedyi' gözüne.


Cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne.


Pir olur sakiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne,


Hak olur pir-i mugan , sohbet-i hemdem de geçer.

Geçer, Neyzen Tevfik (Şiir - Tam)

14 Mayıs 2009 Perşembe

NEY(DiM) KIRILDIM



Ney'im vardı


Kırıldı (umudum)


Çürümüş bir bedenim


Yıkıldı hududum.


Hep sana ulaşmak içindi gayretim


Geldim...


Uçurumun kenarında sana tutundum


Ben düşeyim


Sen kırılma




Ben Ney(dim) senin için


İncecikti her yanım


Sen vurdukça kırıldım


Ya da sen vurdukça incindim, inceldim.


Kırıldım.




Bir dağın gölgesine sığındım


Sen dağ idin


Yıkıldın.




Susmayı bilirdim kimi vakit


Sen varken bozulurdu kilit


Ve sevda vakitsiz


Bu sevda halid


Sen bir dağ idin


Yıkıldın.


Ben kırıldım.


Ben sana uçurumun kenarında tutundum


Ben düşeyim sen kırılma.




Bünyamin DEMİRCİ

12 Mayıs 2009 Salı

KIZ ARKADASLARINI UNUTMA

KIZ ARKADASLARINI UNUTMA!!!




Sıcak nemli bir günde evli genç bir kadın koltukta oturmuş, ziyaretine gittiği annesiyle buzlu çay içiyordu. Hayat, evlilik,hayatın yüklediği sorumluluklar ve yetişkinliğin getirdiği yükümlülükler hakkında konuşurlarken, anne bardağındaki buzları düşünceli bir şekilde birbirine tokuşturdu ve dönüp kızına ciddi bir bakış attı.




"Kız arkadaşlarını unutma" diye tavsiyede bulundu, çay yapraklarını bardağın dibine doğru daldırarak "Yaşın ilerledikçe senin için daha önemli olacaklar, kocanı sevsen de, çocuklarını ne kadar çok sevsen de önemi yok, yine de kız arkadaşlarına ihtiyaç duyacaksın. Onlarla şu anda ve daha sonra bir yerlere gitmeyi ihmal etme, onlarla birşeyler yap ve kız arkadaşlarını hatırla onlar sadece arkadaşların değil, senin kardeşlerin, kızların ve diğer akrabaların aynı zamanda. Diğer kadınlara ihtiyaç duyacaksın" dedi.




"Ne kadar komik bir öğüt" diye düşündü genç kadın. "Daha yeni evlenmedim mi? Çift dünyasına yeni katılmadım mı? Artık ben evli kadınım. Tanrı aşkına, yetişkin bir kadınım, kız arkadaşlarına ihtiyaç duyan bir genç kız değilim. Eminim ki kocama ve aileme hayatımı harcamak, ihtiyaç duyduğum tek şey olacak.




"Ama annesini dinledi; kız arkadaşlarıyla iletişim kurmaya devam etti ve her geçen yıl buna daha çok vakit ayırdı. Yıllar geçtikçe, annesinin kendisine dediklerinin ne anlama geldiğini , bildiğini anladı.




Zaman ve koşullar değiştikçe ve kadın üzerindeki gizemini göstermeye başladıkça, kız arkadaşları, kendi hayatının başlıca dayanağı oldu.




Bu dünyada yıllarca yaşadıktan sonra işte öğrediğim şey:




Zaman geçiyor.




Hayat akıyor.




Mesafe ayırıyor.




Çocuklar büyüyüyor.




Aşk büyüyor ve azalıyor.




Kalpler kırılıyor.




Kariyerler son buluyor.




İşler geliyor ve gidiyor.




Ebeveynler ölüyor.




Erkekler arayacaklarını söyleyip aramıyor.









Ama kız arkadaşlar hep oradalar, aranızda ne kadar zaman ve kaç km olduğu önemli değil. Bir kız arkadaş, hiçbir zaman ona ihtiyaç duyduğunuzdan daha uzak değildir. Yalnızlık vadisinde, yalnız ve kendiniz için yürümeniz gerektiğinde, kız arkadaşlanız vadinin kenarında sizi alkışlayarak, sizin için dua ederek, sizi çekerek, vadinin sonunda kollarını açarak sizi bekliyor olacak. Bazen kuralları çiğneyecek ve yanında yürüyecek, ya da içeri gelecek ve seni dışarı taşıyacak.